15 Ocak 2008 Salı

ÇEKİRDEK SANATTAN KİTAPLAR








Amy Lowell, İmagist (imgeci) hareketi ABD’ye getiren şairler içinde en tanınmışıdır. Şiirlerinde aşk, tutku, yüceltme, aşağılama, müzik ve doğayla ilgili imgeler çokça görünür.Amy Lowell, kendi şiir anlayışıyla benzerliği görünce buhareketi araştırmak için İngiltere’ye gider. İngiltere’denİmagist çalışmaları tanıtmak için ABD’ye şiir kitapları getirir. 1912’de ilk kitabı “Çok Renkli Cam Kubbe”,
1916’da ikinci şiir kitabı “Erkekler, Kadınlar ve Hayaletler” 1917’de yaptığı konuşmalardan derlenen “Modern Amerikan Şiirindeki Eğilimler” ve 1918’de“Değişken Dünyanın Resimleri” adlı şiir kitabı yayınlanır.
1926 yılında ölümünden bir yıl sonra “Saat Kaç” adlı kitabıyla Amy Lowell, Pulitzer ödülüne layık görülür.
Eser Adı: Yılzdızların Aşkı
Çeviri ve Seçki: Dilek Değerli
Türü: Şiir
Sayfa: 75 sayfa
ISBN: 978-9944-721-03-5

Anne Sexton evdeki dünya ve o dünyanın acıları hakkında sırlar verir. Bu sırlar herkesin söylemeye cesaret edemediği türden sırlardır. Okuyucular sadece ne söylediği için değil, aynı zamanda nasıl söylediği için de ona karşılık verirler.Sexton’ın eserlerini tuhaf bir şekilde daha önceki itirafçı şairlerden farklı kılan şey geleneksel olarak şiirin asla konusu olmayan tabulardan ya da kişiyi şok eden konulardan bahsetmesidir.
Eser Adı: Kilitli Kapılar
Çeviri ve Seçki: Dilek Değerli
Türü: Şiir
Sayfa: 79 sayfa
ISBN: 978-975-98756-2-6

Akşamdan Kalma Vangelis, “Atmosferi kuşatan / Salt rüzgârın söz yelleri” dizesinin neredeyse izdüşümü bir kitabın adıdır. Şair “Kevni” işaretinden söz eder, kelamın sır katmanını bir ikinci çıkışla tekrar örtüyor. Sarkacın bir ucunda Einstein’nin gök kubbeye edebi sürgün gömleği giydirdiği ses zerreciklerinin izi var, öteki ucunda ise yanılsamalı , doğruyu söyleyen yalancı ayna kavramı duruyor, fakat Focoult safiyeti ile değil Anadolu değerlerinin ruhundan vuran ışık huzmeleriyle karşılıyor bizi.Şafak Çubukçu şiri, dili her ne kadar yalın olsa da içten içe hermenötik alanın çoğu şifresini barındırıyor. Anlamların, sözcüklerin, tarihsel, sezgisel, öznel ve nesnel olarak adeta yeniden yapılandırılması gibi...

Şair yüreği sesizdir, Şair bir güzelliği göstermeye kalkışırsa onu bölmez, parçalamaz, kısmı, berduş hücresini değil, vardığı tüm durakları, konakladığı tüm dalları olanca gücüyle gösterir… Şair’in rüzgarı sert eser bazen, yeryüzünün en sert fırtınalarına dönüşür. Sonra ansızın o yangın yeri göl olur, göl ise beyaz bir kuğunun düşüne dönüşür…

“Göle yansıyan bir kuğu-düşü
Beyazla geceye çağrılı güzel bir kadına
Benziyor,
Zamanı yaprakların rengiyle tanımladığın eski bir
takvim gibi
göl
kanatları sayfalardan
Bir kuğuya dönüşürken”

Cavit Mukaddes



Bir Kızılderili sözüdür: “ Tanrı Taşta Uyur !”. Doğru olabilir, hatta “gözyaşında” bile uyuduğu görülmüştür. Ama ben onun çoğu sessiz gecelerde Ressam Atölyeleri, Şiir kitapları arasında uyuduğunu da gördüm, hatta bilir uyandığını: insanın içinde.
Aristoteles ünlü Poetika yapıtında şiir sanatında “düşünce” ve “dil” etkinliğinden söz eder, düşünce uygun söz, sözcükler bulma yetisiyle de ilintilidir, aradan binlerce yıl geçmesine rağmen değişen pek bir şey de yok aslında.
Her Şiir, ya da Şair’in benimsediği bir “karakter” var, onun öznel seçimini belirleyen şeydir ve bunun dil ile ilişkilendirilmesi anlaşılmaz bir durum değil.
Takmaz şiirinde “Dil” yetkinliği ve dilin ilk yaklaşımda görülmeyecek, ama varlıklarından ve işleyişleriyle dili oluşturduklarından da kuşku duyulmayacak kendilikler sunmak gibi yadırgatıcı ve çarpıcı bir özelliği var, onun benimsediği dilin bütün göstergesel kuramlardan ayıran bir özellik söz konusu, bundan zerrece kuşkum yok.
Tuncay Takmaz’ın kullandığı “dilin” katışıksız değerler dizgesinden başka bir şey olamayacağını anlamak için, onun işleyişinde ortaya çıkan iki öğeyi göz önünde bulundurmak yeterlidir: Kavramlar ve Sesler, ben bütün bunlara çok daha farklı bir unsur olan “renk” bilgisini de katıyorum.
Onun tercih ettiği dilin, düşünceye karşı içten içe çok özel bir görevi var, kavramların anlatımı için özdeksel bir ses aracı yaratmak değil, düşünceye sese aracılık yapmaktır.
Sözcüksel anlatımından soyutlanarak ele alındığında düşüncenin, ruhbilimsel açıdan, biçimlenmemiş, ayrımız bir yığın olduğu görülür, Tek başına düşünce, hiçbir zorunlu sınıra rastlanmayan bir bulutsuyu anımsatır, işte dilin ortaya çıkmasından önce hiçbir şey belirgin değildir, kavramsal yönü bakımından her ikisinin nedenli büyük bir yer kapladığını görüyor, hissediyoruz.
Goethe dönemin genç, yetenekli bir kalemi için söylediği “ O, her hafta bir başkası, daha mükemmel biri oluyor” nitelemesi, şimdilerde ister ilk kitaplarını yayımlasınlar, ya da “kitapsız” olarak yazmaya devam eden “Siyanur” bir kuşak için geçerlidir (Tuncay Takmaz da bu “kuşak ” içinde yer alır ).
Cehennemin sesi kolay duyulmuyor! Bir bedel ister, katlanılabilecek, olağan şartları zorlayacak ve o gözle görünmez gerçekle yüzlüşmeyi gerektirir, işin kolay olduğunu sananlar “elim” bir yanılgı denizinde kayıp dalga olurlar.Yazarı: SUFİ
Okunmuyor Aşk * Tuncay Takmaz
Şiir Dizisi: 05 - ISBN: 978-975-98756-8-8
Yayına Hazırlayan: Tuncay Takmaz
112 sayfa,
7ytl
Kitapta İbrahim Çiftçioğlu ve İrfan Önürmen desenleri yer alıyor
İstanbul, Ekim
1. Basım
Ürün Kodu: çs03

Hiç yorum yok: