19 Aralık 2007 Çarşamba

YOLCU KİTAPTAN BİR KİTAP TANITIMI



MORGUN SON DELİKANLISI
YA DA
ÖFKELİ BİR ADAMIN SÖYLEDİKLERİ

Ümit Zeynep KAYABAŞ


Ferhat KALENDER, yaklaşık sekiz yıldır Yolcu Dergisi’nin editörlüğünü yürütüyor. Kendisini “söz dergisi” olarak tanımlayan derginin aksatılmadan yürütülmesinde bir hayli çaba gösterdiğini bildiğimiz yazar, bu kez dergide yayınlanan ve yayınlanmadığı deneme ve öykülerinden oluşan bir kitapla karşımıza çıktı. Yolcu Dergisi Yayınları’nın bu ikinci kitabı. Daha önce Sıdık Akbayır’ın “Ebebiyat Karın Doyurmaz Çay İçirir” kitabıyla yayın dünyasına oldukça iddialı giriş yapan yayınevi “Morgun Son Delikanlısı” kitabıyla yürüyüşünü sürdürüyor.
İki bölümden oluşan “Morgun Son Delikanlısı”nın birinci bölümü şiir tadında denemelerden oluşuyor. Yazar, akıcı bir dil, serinkanlı bir üslupla ele aldığı metinlerinde özellikle denediğini sandığımız yarım kalmışlık, yarım bırakılmışlık hissini uyandıran bir tarzı tercih ediyor. Denemelerinde kullandığı söylem kulaklarımıza aşina bir durumu fısıldıyor fakat metnin içine girildikçe insanın karşılaştığı darboğaz, içinden çıkılamaz hal ve bir dünya serüveninin getirmiş olduğu tedirginliği hissediyorsunuz. Daha çok mesel tarzına yakın, kişileştirilmelerin ön plana alındığı bir süreci okuyorsunuz. KALENDER’in kalemi anlatmak istediğini coşkulu ve bir o kadar da kelimelerin en buruk halinden en çetin haline doğru savrulan bir edayla okuyucusuna sunuyor. “Gül Bakışlı bir Günce” isimli denemedeki son paragraf bunu belki de en iyi ifade edenlerden: “ kapımı açtım. Karşımda soluk ve ürperen bir gül bakışı: “özür dilerim, yalancı bir bahar tarafından kandırıldım, özür dilerim.”
Satır aralarında kullandığı aforizmik savrulmalar belki de tarzını oturtmuş bir yazar olarak KALENDER’i ele veren cümleler. Bir örnek: “Sesesizlikten Sonra”adlı denemeden: “Bana kendine dair bir cümle kur, yeter ki içinde yeşereyim.”
Öykülerden oluşan ikinci bölümün girişinde yazılan şu cümleleri burada yazmadan geçemeyeceğim: “hırçın düşersen bilmezliğim say/ say ki efkârlı gecelere öykündüm/sana açıldı murad/ seninle açılan kapı/ geçiversem hayatı düşüverirdim gözlerine/ bitkin savaşçı dünya.”
26 öyküden oluşan ikinci kısmın ilk öyküsü “Sır Ağacı”. Bir dağın eteğinde tek başına büyümüş bir ağacın dünyayı ve insanları algılayışını akıcı bir dille anlatıyor. Yazar, bu ve öteki öykülerin bir çoğunda olduğu gibi her hangi bir nesne üzerinden yola çıkarak kendine ait anlam dünyasının örgüsünü kuruyor. Kitaptaki ürünlere bakıldığında olay örgüsü içerisinde kendine mutlaka bir rol biçiyor. Ya kendinden yola çıkan ya da kendine doğru sürüklenen veya öykünün bir yerinde olan biteni gözleyen bir halet-i ruhiyeyle devam ediyor öyküler. Metinleri okuyup bitirdiğinizde dimağınızda hala öyküyle özdeş bir şeylerin serüvenini sürebilirsiniz. ‘Düş’ isimli minik öyküde yaşlı bir trenin kızağa çekildiği müzedeki küçük bir dalgınlık anında içinden geçirdiklerini coşkulu bir anlatım ile vermesi ya da ‘Kapının Ardında Ne Var?’la birlikte bir çok hikaye de okura yaptığı şaşırtıcı sürprizler… Veya ‘Gecenin Ölümü”nde insanın fark edemeyeceği küçük bir ayrıntının neler getirebileceğine yaptığı vurgu, benim kitaptan aldığı lezzeti artıran etkenler. Yazarın bu dil ve üslubu ile Lübnanlı ünlü filozof – yazar Halil Cibran tarzını, doğu yazın geleneğindeki mesel örgüsünü verdiği ürünlere yansıttığını söyleyebiliriz.
Kullandığı muhalif dil ve sözün yürüyüşüne kattığı ayrıntılar, kitabın görsel açıdan tattırdığı lezzet birleştiğinde Ferhat KALENDER ile çıkılacak kısa yolculuğun size keyif vereceğini düşünüyorum. Bunun yanında kitapta birkaç yerde rastladığım dizgiden kaynaklanan yazım hatalarının ve üslup kaymalarının ikinci baskıda düzeltileceğini umuyorum. Arka kapaktan verilen şu cümle belki de her şeyi toparlıyor aslında: “ Her şey önümüzde açılmış bir kitaptır çünkü.”
Kitabın kimlik kartı: 20 deneme ve 26 öykü. 150 sayfa. Tasarım ve grafik işleri derginin bünyesinde kotarılmış. Birinci basımı tarihi, mayıs 2007. Bilgi için: Yolcu Dergisi Yayınları 0 362 432 97 97. Fiatı: 5 YTL.

Hiç yorum yok: